Please enable JavaScript to view the comments powered by Disqus.
HOTEL RESTAURANT MAGAZINE RÖPORTAJI

http://www.hotelrestaurantmagazine.com/bilgiyse-bilgi-tecrubeyse-tecrube-nermin-yurtoglu-turizm-oykusunu-anlatti/

 

 

Bilgiyse Bilgi, Tecrübeyse Tecrübe Nermin Yurtoğlu Turizm Öyküsünü Anlattı…

“Bu sektörde orta düzeyde kadın çalışan görürsünüz ama üst seviyesi yok denecek kadar azdır. Turizm sektörü kadınlara karşı ve halen de ısınabilmiş değil…”

Otelciliğe işin mutfağından başladı; bulaşık yıkadı, et kesti…Sil baştan yaşamaktan bir an olsun gocunmadı. Ona göre hiyerarşi hiçbir şey, misafir her şeydi… Öyle ki yönetim algısında düzeni tersine işleterek, genel müdürü kapıdaki görevlinin altına koydu. Çünkü her şey ilk göz, ilk temasla başlayacak ve öyle de devam edecekti… Karşımda tüm egolara meydan okuyacak kadar kendinden emin, donanımlı ve profesyonel bir kadın yönetici var. Sura Grup’un genç ve başarılı CEO’su Nermin Yurtoğlu, “erkek egemen” olarak yorumladığı turizm sektöründeki yükselişini ve geleceğe dönük hayallerini samimi bir söyleşi ile paylaştı…

Nermin Hanım, turizmci olmaya nasıl karar verdiniz? Öğrencilik yıllarınızdan başlayarak Sura Grup Otelleri CEO’luğuna uzanan turizm hikayenizi anlatır mısınız?

İlk zamanlar otelci olmak gibi bir hevesim, hayalim yoktu. Bir de o dönemde Türkiye’de turizm okullarının sayısı yok denecek kadar azdı. Benim bildiğim bir Bilkent Üniversitesi bir de Boğaziçi Üniversitesi’nin turizm bölümleri vardı. Tabii şu da enteresandır, o dönem aynı zamanda turizmde devlet teşviklerinin gündeme geldiği ve sektörün yeni yeni gelişmeye başladığı bir dönemdi. Babam, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı ve hiç unutmam birgün bana, “Kızım turizme çok büyük destek var, ciddi yatırımlar planlanıyor. Sen de turizmde ol, eminim çok seveceksin. Çünkü orada çok büyük bir gelecek görüyorum.” dedi. Bunun üzerine ben de Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünü yazdım. Tam da babamın söylediği gibi turizmi çok sevdim, çok emek verdim…

Bilkent yıllarınızdan hatırınızda neler kaldı? Oradan mezun bir turizmci olmanın ayrıcalıklarını nasıl yaşadınız, bugüne ne şekilde taşıyarak yaşatıyorsunuz?

Bilkent, Ankara’da açılan Türkiye’nin ilk özel okuluydu ve ben orayı burslu olarak kazandım. Biz yiyecek içeceği, mutfağı, otelciliği yabancı hocalardan ya da Türkiye’deki önemli isimlerden öğrendik. Tuğrul Şavkay gibi sektörün en önemli isimleri bize ders verdi. O zamanlar otelcilik ve acentacılık da birbirinden ayrı değildi. Okulda hem otelciliği hem acentacılığı birlikte öğrenme şansımız oldu. Otel sektörü, özellikle de pazarlama ve yeme içme daha çok ilgimi çektiği için tercihimi o alanlardan yana kullandım. Derslerinde de bir hayli başarılıydım. Öyle de devam etti.

 

Otelcilik ve acentacılık eğitimlerini birlikte almak size mesleki anlamda neler kattı? Kariyeriniz açısından bir avantaj olduğunu söyleyebilir misiniz?

Elbette, masanın her iki tarafını da görebiliyorsunuz. Tur operatörlüğü dersimiz vardı, bir program hazırlayabiliyorduk. Ben şu an o programların nasıl hazırlandıklarını biliyorum. Acenta deneyimim de oldu zaten. Keza Bilkent, otelcilik anlamında da çok başarılı bir tercihti. Okulumuz bir otel açtı ve biz o otelde bütün derslerin pratiğini yapma şansını yakaladık. Sadece bunlar da değil, Bilkent bize yurt içi ve yurt dışı staj imkanları da sundu. Dört yıllık bir okul olduğu için iki yıllık eğitimlerden farklı olarak işin yöneticilik kısmını da öğrendik. Hatta bir işletmecinin gördüğü bütün dersleri İngilizce olarak aldık. Aslında benim sektöre başlama noktam, turizm üniversitesi mezunu olmamdır.

Bilkent Üniversitesi’yle organik bağınız halen devam ediyor mu? Okulunuz mezunları ve hocalarınızla görüşüyor, çalışıyor musunuz?

Evet Bilkent mezunlarıyla hala çalışıyorum, derneğin de üyesiyim. Şunu söyleyebilirim, Bilkent otelciliğe çok önem veriyor. Bence sonrasında açılan okullar kurumun vizyonuyla devam ettiler. Haliyle de ben de bir Bilkentli olarak kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü orada çok sıkı bir eğitimle hem otelciliğe hem de acentacılığa dair her türlü bilgi ve pratiğe sahip oldum. Bu alt yapıyla da sektöre kazandırıldım.

O zaman rahatlıkla “Bilkent o dönemin mezunlarıyla bugüne çok sayıda başarılı turizmci kazandıran bir okul oldu” diyebilir miyiz?

Çoğu kişinin öyle olması lazım. Sektörde benim okulumdan, dönemimden yurt içinde ve uluslararası çapta çok başarılı isimler var. Bilkent’in avantajı, hem dil eğitimi sunması hem de sektörün en başarılı öğretim görevlilerini bünyesinde barındırmasıydı. Dolayısıyla aslında bizler çok şanslı mezunlar olduk. O dönemde “Dört yıl turizm mi okunur” deniyordu. Şimdi görüyoruz ki, turizmi hakikaten dört yıl okumak gerekiyormuş. İki yılda da bitirebilirsiniz ama emin olun, turizmin içinde dört yıllık eğitimle daha da farklılaşıyor ve olgunlaşıyorsunuz. Üniversitenin en önemli görevi bence size bilgiyi nereden bulacağınızı sağlamasıdır. Yoksa okulla hazır bilgiye ulaşamazsınız. Biz bu bilgileri nereden bulacağımızı Bilkent’te çok iyi öğrendik.

Okulunuz size turizmde yön bulmanıza nasıl bir katkı sağladı, biraz daha açabilir misiniz?

Bilkent’te Amerika’da Cornel ve Lozan’da İsviçre olmak üzere dünyanın iki önemli turizm üniversitesinin yayınlarını takip etme ayrıcalığını yaşadık. Bu müthiş bir fırsattı. Yine o dönemde ablamın da yurt dışında ikamet ediyor olması sebebiyle en uzun stajımı Londra’da Kenthley House Hotel’de yaptım. Butik bir işletmeydi. Genel bir stajyer olmakla beraber ağırlıklı banket departmanında görev aldım. Daha sonra projemi teslim edip, Türkiye’ye döndüm. Hilton Ankara’da staja devam ederken, Türkiye’nin güneyinde teşviklerle beraber otelcilik hamleleri de başlamıştı. O dönemde Magic World’lerde F&B Müdür Yardımcısı olarak çalıştım. Daha sonra Hiltonların eski Pazarlama Direktörü Mehmet Kunt bana, “Çok iyi bir eğitimin var, kışın da Hilton İstanbul’a gelmelisin. Banket Satışı ve Pazarlama & Satış birimlerinde çalışır ve gözlemlersin.” dedi. Bu benim için çok özel bir fırsattı. Akabinde Hilton İstanbul’un kasaphane bölümüne başladım.

4 yıllık Bilkent eğitimi, Kenthley House Hotel, Magic World Otelleri, Hilton Ankara ve ardından Hilton İstanbul kasaphanesi… Bir turizm çalışanı olmanın doğal bir seyri mi bu?

En azından bana göre öyle. Ben Kenthley Hotel’e de öyle başladım, 15 gün bulaşık yıkadım, bankete bulaşıkhaneden geçtim. Aynı şekilde Hilton İstanbul’da Mehmet Kunt sayesinde kasaphanede durdum, et kestim. Bütün bunları isteyerek yaptım. Çünkü her şeyi en başından görmek, öğrenmek istedim. Benim eğitim ve kariyer yolculuğumda öğrenmek bitmiyor ve kurgulayarak öğrenmeye de devam ediyorum. Otelciliği başkaları nasıl kurgular, ifade eder bilemem ama bana öğretilen, otelcilikteki tersine hiyerarşi düzenidir. Buna göre en tepedeki genel müdür değil, misafirle birebir iletişimde olan birimlerdir. Misafir odaklı bir hizmet anlayışında genel müdürün tepedeki unvan olduğunu söyleyemeyiz. Mutfaktaki ekibiniz her zaman daha önemlidir. Çünkü misafiri ilk onlar görür ve feedback’ini yönetime iletirler. İlk önce bunu anlamak lazım. Sorunuza geleyim, ben otelciliğe tabiri caizse işin mutfağından başladım ve hiç gocunmadım. Gerekirse tekrardan ve sil baştan… Hilton İstanbul hiç de kolay bir yer değildi. Kasaphaneden sonra bankete, banket satışına, satış ofisine ve pazarlama ofisine geçtim. Ardından Dedeman Grubu’na Satış & Pazarlama birimine geçtim, geçen 7 yılda çok şey öğrendim.

Kariyer yolculuğunuzda hep farklı birimler ve pozisyonlarla yol almışsınız. Bu da iyi bir turizmci olmanın gerekliliği midir?

Ben kendimi komple bir otelci olarak görüyorum. Otelcilikte her şeyi bilmeniz gerekir. Kendinizi tek bir departman üzerinde kurgularsanız, ciddi bir körlük yaşarsınız. Otelcilik aslında bir metabolizmadır, vücut sistemi gibi işler. Düşünün bir kere, tek başına bir el beyinle teması olmadan ne işe yarar ki? Bu arada İsviçre’de Lozan’da burslu olarak bir okul kazandım. Dünyanın en iyi turizm okullarından biridir. Bütün birimlerde tekrar eğitim aldım. 1999’dan 2009’lara geldiğimizde 10 yıllık bir süreçte turizm de değişiyor ve sizin de kendi bilgilerinizi güncellemeniz gerekiyor. Bu yurt dışı seyahatlerim esnasında bende ciddi bir seyahat bilinci gelişti. Tam anlamıyla en iyi otellerde kalmaya, yazılar yazmaya ve röportajlar vermeye başladım. Bu noktada şunu özellikle vurgulamak isterim, eğitimi süreklileştirmek çok önemli. Lozan bana bu anlamda çok şeyler katmıştır. Özellikle otelcilikte kim nasıl davranmalı ve iyi bir yönetici nasıl olunur sorularının yanıtlarını orada aldığımı düşünüyorum.

Peki yönetici olmayı o güne kadar nasıl yorumladınız, Lozan’dan sonraki yorumlarınız ne şekilde değişti?

Bizdeki yönetici kavramında hep bir otorite vardır. Bir erkek figürü ve otoritedir. Fakat yurt dışında bunu göremezsiniz. Otoriteyi bırakın, herkes birbirine belli sınırlar çerçevesinde ismiyle hitap eder. Bilginiz ölçüsünde otoritesinizdir, bilen kazanır. Herkes birbirine dost, arkadaş ama işe gelince saygısızlık, laubalilik yok. Bu çizgi bence çok önemli. Medenileşmek de işte böyle bir şey… Kendi sınırlarınızı biliyorsunuz, prensiplerinizi ortaya koyuyorsunuz. Agresif olmanıza gerek yok, egosal bir yönetim yok. Bilgiye dayalı bir yönetim var. Ben yurt dışı eğitimim ve çalışmalarım sırasında bunu gördüm. Burada kapalı ofiste kimse durmaz. Herkesin bilgi akışını sağlaması için açık ofis mantığıyla çalışmak gerekir. Genel müdürüm deyip, kendinizi odaya kapattığınızda bu işi de layıkıyla yapamazsınız. Açıkçası, biz odaya kapanan bir yönetim mantığını benimsemiyoruz.

En son Lozan’da kalmıştık. Bu arada eğitim süreciniz hangi profesyonel adımlar ve tercihlerle devam etti?

İnsanlara ne kadar dokunabilirseniz, o kadar başarılı bir zincir olursunuz. Ben bunu Robinson Grubu’na geçtikten sonra öğrendim. Alman otel markası öyle bir misafir ilişkileri yönetimi kurmuş ki, 30 yıldır yeni nesilleri portföyüne katarak büyüyor. Onlar aynı zamanda Select Maris ile Türkiye’de üst segment otelciliğinin de mimarlarından. Hatta ben de lüks otelcilik kavramıyla ilk onlar sayesinde tanıştım. Türkiye’de bir örneği daha yoktu. Markalaşmanın turizmdeki önemini de Robinson Grubu’yla öğrendim ki, onların misafirleri tamamen markaya geliyorlardı. Akabinde Robinson’la İstanbul ofisini açtık. O dönemde Etur Turizm olarak bir miktar acentacılık da yaptım. Robinson’un Türkiye’deki tek yetkili satış acentasıydık. Robinson kurgusundan sonra yine bir üst segment marka olan Aman Resorts’e devam ettim. Türkiye’den Amanlar’la ilk çalışan otelci de Etur ile birlikte benimdir. 3 yıl çalıştıktan sonra yolumu ayırdım ve Londra’da dijital pazarlama eğitimi aldım. Ondan sonra Türkiye’ye dönüp lüks kategoride üst segmente hitap eden otel ve turizm sektörüne kendi firmamla danışmanlık hizmeti vermeye başladım.

Peki Sura Grubu’yla nasıl tanıştınız?

Sura Grubu’yla tanışmam, danışmanlık hizmetimle başladı. Daha sonra grubun CEO’su olarak çalışmalarıma devam ettim. Temmuz 2014’den bu yana buradayım.

Grubun yatırımlarından ve ileriye dönük projelerinden de biraz bahseder misiniz?

Kaygısız Şirketler Grubu’nun hali hazırda iki büyük markası bulunuyor. Bunlardan bir tanesi Sura Otelleri, diğeri Türkiye’nin en büyük gümüş toptancısı olan İpekyolu Mücevherat. Sura Design & Suites, grubun ilk gözbebeği. Otel, İpekyolu Mücevherat’ın misafirlerini konaklatma amacına yönelik olarak yatırıma dönüştürülmüş. Arkasından Mayıs 2014’de beş yıldızlı otel olarak hizmete giren Sura Ayasofya & SPA geliyor. Grubun bundan sonraki yatırımları arasında ise, 250 odalı lüks bir otel projesi var. Cumhuriyet Gazetesi’nin eski binası, Kırmızı Köşk restore ediliyor. Bir diğeri de Beyazıt’ta, 80 odalı lüks bir otel olacak. Bizim hedefimiz, 2017’de Sura Grubu olarak 1.000 yatak kapasitesine ulaşmak.

Buradan Kaygısız Ailesi turizmi sevdi sonucunu çıkarabilir miyiz?

Evet, otelciliği sevdiler. Bir de grup stratejik anlamda ciddi büyümeyi seviyor. Bölgeyi çok iyi bildikleri için ilk tercihleri Sultanahmet. Çok da teklif geliyor. Bugün bölgedeki en büyük yatak kapasitesine sahip grubuz. Grubumuzun öncelikli hedefi, bu bölgedeki sözlerini yerine getirmek. Sonraki aşamada farklı destinasyonlarda lüks segmentte yayılmayı hedefliyoruz. Ama abartmak istemiyoruz çünkü yurt dışı hedeflerimiz de var.

Biraz da kendinizden, kişilik yapınızdan, bu özelliklerinizle turizme kattığınız değerlerden bahsetmenizi istesem, neler söylemek istersiniz?

Ben kendimi azimli olarak görüyorum ama hırslı asla değil… Mükemmeliyetçiyim, detaycı ve titizim. Bir işi baştan savma yapmayı sevmem. Ekip anlayışını severim. Doğruları söylemekten çekinmem. Dobra değil ama doğrucuyumdur. Bilgi, sahip olduğumuz en değerli şey. Bildiğiniz noktada ikna edebilme kabiliyeti de çok önemli ama ben şuna inanıyorum, kadın ya da erkek, sektörümüz kadınlara karşı ve halen ısınabilmiş, alışabilmiş değil… Çünkü turizmde kadın çalışan sayısını çok az buluyorum. Orta seviyede kadın çalışan görürsünüz ama üst seviye yoktur. Kadınlara verilen görevler ev kadının iyi hali şeklinde, hallicesi… Fakat umutluyum, buna ben örnek olabilirim, başka bir arkadaşım örnek olabilir, ileriki nesillere ışık tutabiliriz. Şuna çok inanıyorum; işinizi çok iyi bilir, bunu da doğrulukla, dürüstlükle, ahlak anlayışınız ve prensiplerinizle doğru bir şekilde ifade ederseniz başarılı olursunuz. Böylesi erkek egemen bir sektörde söz sahibi olmanın ve sağlam durmanın yolu çok belli; yeri geldiğinde duygularından arınacak, metin olacaksın. Fazla da erkekleşmeden, kadın çizginizi koruyarak bilgini aktaracak, iyi yöneteceksin. Sonuçta erkekleri de kadınlar doğurmuyor mu? Neticede bizim gücümüz daha fazla. Bunu çok iyi kullanabilmemiz lazım. Ama siz ben çocuk yapana kadar kariyerime devam ederim, sonra nasılsa bırakırım diye düşünürseniz o iş öyle olmuyor. Ciddi gayret etmek, çok çalışmak lazım. Diyorum ya, ben azimliyim ve bugüne kadar işimi en iyi şekilde yapmaya gayret ettim. İyi gözlemlemeye ve vizyonumu geniş tutmaya çalıştım. Dar vizyonla çalışmayı sevmem, çalışanları da sevmem. Tek bildiğim, vizyonu geniş tutacaksın.

Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz, ulaşmak istediğiniz hayalleriniz var mı?

Sektördeki en büyük hayalim, kendi şirketimi kurup, danışmanlık hizmeti vermekti, onu da zaten yapıyorum. Bir ortağım var, şirketi o devam ettiriyor. Ben buraya konsantre oldum. Dediğim gibi hayalim iyi markalarla çalışmak, marka yöneticiliği yapmaktı. Şimdilerde hayalimi üzerine katarak yaşatıyor ve devam ettiriyorum. Ama tabii yaşadığın sürece hayallerin de bitmez. Elbette farklı hayallerim var. Fakat onları gerçekleştirdikçe açıklamayı tercih ediyorum.